Gerçeklikle görünmez bir bağı ne olursa olsun korumaya yönelik bir iç isteği var insanın. Bu gerçek olmayanın içindeki gerçeği arama dürtüsü beni sık sık düşündürüyor.
Bilgisayar oyunlarının grafik dünyasındaki yolculuğumuza, bu ay ‘stop-motion’ tekniği ile devam ediyoruz. Çok emek isteyen, aşırı derecede yorucu bir teknik olarak görülüyor ancak ortaya çıkan
Adventure oyunları bulmaca çözmeye benziyor. Hikâye anlatımının içine yedirilmiş küçük ve büyük bulmacalar arasında yol alan kahramanımız objeler toplayarak, başka karakterlerle etkileşime geçerek sorunları çözmeye
Yıl 1983. O zamanlar atari oyunlarının kahramanları piksellerden oluşuyor. Çok basit grafikli ve birbirine benzer oyunların istilası sırasında birden atari salonlarını kasıp kavuracak bir cengâver
Bugüne dek animasyonu fazlasıyla ABD paradigması içinde ele aldık. Bu tutumun en temel nedeni, disiplinin öncü isimlerinin genellikle ABD’den çıkması elbette. Ancak 2000’li yıllarda ortaya
Bugüne dek animasyon dünyasını var eden ya da bugünlere getiren kişilerden ve tekniklerden bahsettik. Şimdi de bu dünyayı bir arada tutan altyapıları, yani prensipleri hatırlayalım.
Animasyon da tüm diğer yaratıcı dallar gibi kendi evrimini geçiren, kimi zaman yükselirken kimi zaman düşüşe geçen bir grafik izliyor. Bu sayıda konu alacağımız dönem
Animasyon tarihi sihirli dokunuşlarla dolu. Bu sihirli dokunuşların en keyiflilerinden biri de, çizgi filmlerin müzikle tanışması. Parmak uçlarında yürüyen bir karaktere eşlik eden kontrbas sesinden
İnsan içine doğduğu dünyada gördüğü her şeyin normal olduğunu sanıyor. Bu yüzden elimizdeki şeylerin aslında ne kadar enteresan olduklarını anlamak konusunda sorun yaşıyoruz. Ben genellikle